25 Mayıs 2013 Cumartesi

Bir Koalanın Ütopyası

Üstümde bir ağırlık var. Sanki herşey üzerime üzerime geliyor. Gündem denen kavram boğazına oturmuş bir öküz gibi kalk desem de kalmıyor. Bir gün bombalar patlıyor ertesi gün bombaları unutturmak için bilumum yasaklar devreye giriyor. Çirkin şehirler üstüme üstüme geliyor. Anlayışsız, tahammülsüz insanlar kronik bir nasır gibi ne yapsan kurtulamıyorsun. İnsanlarımızdan şikayetçiyiz, hiçbirşeyi takip etmiyorlar, okumuyorlar, izlemiyorlar diye. Reyhanlı deniyor ben buranın yabancısıyım cevabı alınıyor. Ama bir yandan da hak veriyorum onlara bu kadar çok çirkinliği, sıkıntıyı her gün her gün okusa, izlese yürek mi dayanır can mı dayanır. Gün boyu gündem denen kaosu yutup sindirmeye çalışsa da gece gözüne uyku girmez insanın. Uykusu kaçtı diye çıkıp bir ufak alıp kafayı cilalamaya, belki sonrasında uyurum diye düşünmeye kalksa o da yasak artık. Sinir hastası olur insan.



Uyuyamadığım zaman hayal kuruyorum ben artık. Ülkeyi, gündemi, politikayı, hayatı unutmak için hayaller. Başka bir ülkeye gidiyorum geceleri. Daha doğrusu ülkemizin farklı bir versiyonuna. Bu Türkiye'nin en temel farkı meclisi oluşturanlar, ülkeyi yönetenler. Cumhurbaşkanımız ressam, başbakanımız yazar, meclisimiz de heykeltraşlardan, yönetmenlerden,tiyatroculardan, bestecilerden yani sadece sanatçılardan oluşuyor. Hemen önyargıyla yaklaşmayın. Benim meclisimdeki sanatçıların hepsi günümüzde sanatçılarla toplumun arasına o şuursuz mesafeyi koymuş olan o yüksek egolarından arınmış durumda. Meclis oturumlarının sonunda vekillerimizi bir kafede, bir barda insanlarla oturmuş kahvesini, birasını yudumlarken tatlı bir sohbet içinde görmek o kadar sıradan bir durum ki. Bu mecliste çıkarılan anayasa bir edebiyat şaheseri, planlanan şehirler bir sanat eseri. Mecliste yapılan bugüne kadarki en büyük tartışma şehirleri heykeltraşların ele geçirdiğiyle ilgili ufak bir serzeniş. E adamlar ne yapsın şehir estetiğiyle en alakalı sanat dalı onlarınki. Heryer heykellerde dolu, ciddi estetik kaygılar güden mimarlarımızın yaptığı binaların dış cephelerini ressamlarımız renklendirmiş. Ders kitaplarını edebiyatçılarımız eğitimcilerimizle işbirliği içinde yazıyor. Sokaklarda muazzam bestecilerimizin müzikleri eşlik ediyor insanlara yürürken şehrin gürültüleri yerine. Ülkenin zengin ve köklü ailelerinin her biri sanki bir Medici. Ve belki de en önemlisi zamanında iktidarı ele geçiren herkesin silah olarak kuşandığı yanlı hukuk kuralları yok. Hukukta sanatı ve sanatçıyı alenen aşağılamaya dair bir ceza yok. Yani biri bir sanat eserine ucube de dese sadece gözlerde kınama ve cehaletinden dolayı acınmayla karşılaşıyor. 

Ve sonra uyanıyorum.....

(Not: Bu hayalin küçük ölçekli bir versiyonunu yaşamamızı sağlayan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'e saygılar.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder