14 Mayıs 2013 Salı

Sorun Yaratan Adamlar Olmalıyız

Bazen sizde kendini laboratuvarlardaki labirentin sonundaki peynire ulaşmaya çalışan fare gibi hissetmiyor musunuz? Birileri önümüze bir amaç koyuyor ve bizde ömrümüz boyunca o amaca ulaşmak için çabalayıp duruyoruz. Daha bebekliğimizden itibaren koşullandırılmaya başlıyoruz. Sonra eğitim dediğimiz aslında sistemin sürekliliği açısından en etkili araç olan çarkın içine giriyoruz. Yıllarca çalış, test çöz, üniversiteye kas, onu bitir. Mezuniyetten sonra rahatlayacağımızı düşünsek de asıl sorun orada başlıyor.Bizleri istedikleri gibi programlamalarından çok da fazlasına yaramayan eğitim sisteminin sonuna geldiğimizde sudan çıkmış balığa dönüyoruz. Yıllarca kendimize, hayata dair hiçbir şey katmadan koşuşturduğumuzu farkediyoruz. Ama sorun değil çünkü zaten senden kendine birşey katmanı bekleyen bir sistem de yok ve sonrası için de seninle ilgili planları hazır zaten. Hemen iyi ya da kötü bir iş buluyorsun, çok geçmeden evleniyorsun ve kendini üreme sektörüne adıyorsun. Her sabah işe gidip akşama kadar eşek gibi çalışıyorsun. Ve bu yorgunlukla, sana kalmış gibi görünen akşam vakitlerinde de en fazla yapabileceğin aktivite televizyonun karşısında mayışmak oluyor. Tabi hala önüne konulan amaçlar mevcut yeni bir ev almak, arabanı yenilemek, daha fazla kazanmak ve daha fazla tüketmek. Çünkü sen tükettikçe sistem kendini daha da sağlama alacak şekilde üretmeye devam edecek. Unutma senin tek amacın tüketmek. Üretmeye gelince sadece sistemin işine yarayacak satılabilir materyaller üreteceksin. Sakın ola ki düşünce, fikir falan üretmeye kalkma çok sevmezler öylelerini. Düşünüyorsan da onların istediği gibi düşüneceksin,yazıp çizeceksin. Bütün bu koşullara uyduğun sürece çoğu insanın hayalini kurduğu yüksek standartlara sahip yaşamı elde etmen yüksek. Ama bu nasıl bir hayat  olacak? Senin istediğin hayat mı yoksa sistemin seni yaşatmak istediği hayat mı?

Evet nedense bunları çok fazla sorgulamıyoruz. Ki bizim ülkemizde sistemin kurallarının dışına bir adım bile atmadan ilerlesen dahi yaşayacağın hayatın bir garantisi yok. Buna rağmen sorgulamamak daha da irkiltici. Belki hayat standartlarının çok yüksek olduğu, çoğumuzun gıpta ile baktığı ülkelerde bu tip şeylerin sorgulanmamasını normal karşılayabilirsiniz. İşte asıl sorun burada ortaya çıkıyor. İnanır mısınız, dünyanın en ideal ülkelerinden biri olarak gördüğümüz Norveç'te bu sorgulanıyor. Hayatın programlanması, bireyin tek tipleştirilmesi, modern dünyanın huzurlu hayat tarifi, kişinin hep daha fazlasına sahip olmasının gerekmesi gibi dünyanın geneline yayılmış durumdaki algıları sorgulaması açısından şu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Sistemin yaratabileceği en mükemmel yaşama sahip gibi görünen Norveç'te böyle bir film yapılırken bizdeki derin sessizlik ve boyun eğiş tedirgin ediyor insanı. Tabi bütün bunlar benim hüsnü kuruntum da olabilir. Belki de Norveçlilere rahat batmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder