10 Mayıs 2013 Cuma

Kişilik Ayrımcılığı

Irkçılık kavramı denilince akla doğrudan din,din,renk gibi ayrımlardan doğan bir kavram geliyor. Bütün dünyada her ne kadar buna karşı mücadeleler sürmekte olsa da hala kanamakta olan dev bir yara. Yıllardır ırkçılığın bilimsel bir dayanağı olmadığını, ırkların sadece sosyal bir kurgudan ibaret olduğu anlatmak için uğraşan akademisyenlere rağmen bu sorun hala toplumlardaki anlayışta büyük pay sahibi.Toplumun entellektüel ve bilimsel bilgi birikiminin artamaması da bu sorunun ortadan kaldırılmasındaki en büyük engellerden biri olarak varlığını sürdürüyor.


Irkçılık kavramı en temelinde ayrımcılıktır. Ve bu ayrımcılık toplumun en küçük birimlerine dahi öyle bir sızmıştır ki büyük resmi oluşturan din,dil,etnik ayrımcılığın parçalarını teşkil eder. Toplumsal algı ve kaygılar küçük şeylerde bile insanların ayrımcılığa uğramasına neden olurken insanlarda da ayrımcılığın bir kültür haline gelmesine temel hazırlar. Bunlar çok basit şeyler gibi görünebilir. Toplumsal algıda çirkinlerin güzellere, şişmanların zayıflara, işsizlerin çalışanlara, içenlerin içmeyenlere,okulu bırakmış olanların üniversite mezunlarına,fakirlerin zenginlere karşı ayrımcılığa uğramadığını iddia edebilir miyiz? Bu örnekleri sınırsız sayıda  çoğaltabiliriz. Kısacası toplumun yarattığı olması gereken birey algısına uymayan herkes bu ayrımcılıktan nasibini almakta. Toplumun algısının ve normlarının dışına çıktığın her noktada o kırılası parmaklar suratına doğrultulur ve tu kaka olursun. Her bireyin ayrı bir kişiliği ayrı düşünceleri ayrı bir hayat tarzı olabileceğini kabullenmek bu kadar zor mu gerçekten? En yetkin konumdaki kişiler bile bütün bir neslin karakterini programlama hevesine düşmüşken sıradan vatandaşlardan oluşan toplumun algısının bunun ötesine geçmesini beklemek de ütopik bir hayal olmaktan öteye gidemiyor haliyle. Ne demişler imam osurursa cemaat sıçar.
Ütopik de de olsa en azından hayallerimiz var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder